Fransız şair Beaudelaire ,"Tanrı sevdiklerini kumalardan korusun" der.
Bilinçle söyleyebiliriz ki, insan hikayelerin içine düşer. Hikayelerle varolur. Varoluşunu sürekli yorumlamayı hikayelerle sağlar.
Yaşadığımız çağın en çok konuşulan filozofu Heidegger, böyle bir duruma "İnsanlık durumunun atılmışlığı" der.
"Koluna bahar girmiş bir öğretim görevlisi", "hıçkırmaktan yorulmuş bir kadın ağlamasının Bademler Çayındaki andaki mayıs kurbağalarıın serenadlarına karışması", "Marsiyas'ın çığlığını duyar gibi bir anne çığlığını duymak", "soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen Nazım'ın kadınları gibi Gödence köyündeki Saliha kadının operatörlüğüne tanık olmak", "adına hikaye yazıldığını hiç bilmeyecek olanlara hikaye yazmak".
Işte okuduğumuz bu hikayeler, dilin düşüncelere araç olmadığını, dilin düşüncelere eşlik ettiğini, dilin bilakis kendisinin düşünce olduğunu, dilin yaşamsallaştığını gösterir bizlere.
Bizleri irkilten , varlık nedenimizi sorgulatan, düşündüren, yeniden insan olduğumuzu hatırlatan bu hikayeler, yaşadığtmızı tekrar tekrar duyumsatıyor bizlere.
Yetişkinlerin, çocukların, hayvanların, doğanın, bütün varoluşun bu kadar canlı ve güzel bir düşünce dili ile anlatılması bütün duyarlılıklarımızı harekete geçirmektedir.
MAYIS'IN GÖZYAŞLARI'ndan sonra İKİSİ SANAYİDE ÇIRAK, BİRİSİ KAYIP için Çağatay Özcan Kokulu'ya sınırsız teşekkürler.
Macit Sonkan
Bilinçle söyleyebiliriz ki, insan hikayelerin içine düşer. Hikayelerle varolur. Varoluşunu sürekli yorumlamayı hikayelerle sağlar.
Yaşadığımız çağın en çok konuşulan filozofu Heidegger, böyle bir duruma "İnsanlık durumunun atılmışlığı" der.
"Koluna bahar girmiş bir öğretim görevlisi", "hıçkırmaktan yorulmuş bir kadın ağlamasının Bademler Çayındaki andaki mayıs kurbağalarıın serenadlarına karışması", "Marsiyas'ın çığlığını duyar gibi bir anne çığlığını duymak", "soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen Nazım'ın kadınları gibi Gödence köyündeki Saliha kadının operatörlüğüne tanık olmak", "adına hikaye yazıldığını hiç bilmeyecek olanlara hikaye yazmak".
Işte okuduğumuz bu hikayeler, dilin düşüncelere araç olmadığını, dilin düşüncelere eşlik ettiğini, dilin bilakis kendisinin düşünce olduğunu, dilin yaşamsallaştığını gösterir bizlere.
Bizleri irkilten , varlık nedenimizi sorgulatan, düşündüren, yeniden insan olduğumuzu hatırlatan bu hikayeler, yaşadığtmızı tekrar tekrar duyumsatıyor bizlere.
Yetişkinlerin, çocukların, hayvanların, doğanın, bütün varoluşun bu kadar canlı ve güzel bir düşünce dili ile anlatılması bütün duyarlılıklarımızı harekete geçirmektedir.
MAYIS'IN GÖZYAŞLARI'ndan sonra İKİSİ SANAYİDE ÇIRAK, BİRİSİ KAYIP için Çağatay Özcan Kokulu'ya sınırsız teşekkürler.
Macit Sonkan